Hava Durumu

  • 16:48
  • $35.3196
  • 36.7286
  • BIST100:9.936,31

Ortadoğu’da Arap Şahini ve Türk toplulukları arasında Bozkurt ile sembolize edilen milliyetçi duygu, milliyetçi subayları ve liberal elitleri de kapsayan Jön Türk Devrimi ile bölgesel olarak ortaya çıkmıştır. Seküler milliyetçilik olarak bilinen bu akım Akdeniz, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu kapsayan bölgenin ideolojik ‘çekirdeği’ olmaya devam etmekte ve tarihsel olarak Asya kıtasında da yaygındır. Vekalet çatışmaları ve iç çekişmelerin hakim olduğu bir zeminde, seküler milliyetçiliğin gerekliliği artık mutlaktır çünkü bu ideoloji, hem bölgesel önyargılara hem de bir mezhebi diğerine ya da bütün bir halkı kendi bayrağına karşı kışkırtmaya çalışan Rusya ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin elindeki yıkıma karşı bağışıklığı olan, uyumlu ve çok çoğulcu bir yakınlık sağlamak için zorunludur.

Milliyetçilik, kurucu babası Atatürk aracılığıyla, Türkiye’nin bugüne kadar askeri ve sosyo-ekonomik başarısını sağlayan laik milliyetçi bir yapıyla, özünde Atlantikçi değerlere sahip bir ulusun yeniden doğmasını sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’ni doğurdu. Türkiye’de Milliyetçi Hareket Partisi MHP’nin kurucusu Albay Alparslan Türkeş bu milliyetçiliği daha da geliştirerek “Dokuz Işık” doktrinini ortaya çıkarmış ve bu doktrin Soğuk Savaş döneminde beyaz ve mavi yakalı vatandaşlara hitap eden anti-komünist bir ideoloji olarak ortaya çıkarak laik milliyetçiliğin yurt içindeki en büyük tarihsel başarısı olmuştur. Başbakan Bülent Ecevit de 70’li yıllardan 2000’li yılların başına kadar iki dönem boyunca seküler milliyetçilikten faydalanmış ve devlet hedefleri ile gündelik vatandaşların hedeflerini “ulusal birlik” bayrağı altında bir araya getirmiştir. Birlik Milliyetçiliği de aynı şekilde geleneksel siyasi bölünmeleri aşarak Türk yapısına yerleşti ve sosyal sınıflardan bağımsız kabul edilen bir uyum kaynağı haline geldi. Hem Türkeş’in Milliyetçiliği hem de Ecevit’in Milli Birliği, ideolojik yelpazede günümüze kadar çoğu modern siyasi partiyi kapsayan seküler milliyetçiliğin modern başarısının atalarıdır.

Mısır’da milliyetçilik, seküler biçimiyle, Mısır’ın kontrolünü ustalıkla ele geçiren ve ülkeyi Soğuk Savaş sırasında hızla Arap toplumunun liderine dönüştüren General Cemal Abdül Nasır aracılığıyla geldi. General Nasır’ın yetenekleri Bağlantısızlar hareketinin kurulmasına yol açtı ve Mısır-Suriye birleşmesi yoluyla sınırları aşan bir siyasi birlikle sonuçlanarak Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin ‘doğmasına’ neden oldu. Nihayetinde bu siyasi birlik, Suriyeli subayların kendi sınırları içinde yeniden yerel yönetimi sürdürmek isteyen seküler milliyetçi bir iktidar devralmasıyla sona erdi. Daha sonra Mısır’ın en başarılı liderlerinden biri olan Cumhurbaşkanı Enver Sedat, Nasır’ın doktrinini öyle geliştirdi ki, uluslararası cazibesi, görev süresi boyunca İsrail ile yakınlaşma yoluyla bölgesel barışla sonuçlanabilecek hale geldi. Cumhurbaşkanı Sisi, Mısır’a yeni bir güvenlik dönemi getiren ve küresel sahnede dikkatleri üzerine çekerek Mısır’ın yeniden küresel bir nüfuza sahip olmasını sağlayan seküler milliyetçilik geleneğini sürdürmektedir.

Nasır’ın başarısı Orta Doğu’da sayısız devrimin gerçekleşmesine yol açmış ve bunların çoğu Nasır’ın benimsediği seküler milliyetçilikten beslenmiştir. Irak, Baas Partisi’nin kökenlerini sağlamlaştıran ‘Özgür Subaylar’ın zaferiyle bu örneklerden biriydi. Baasçılık, Müslüman Kardeşler ya da diğer Pan-dinci mezhepçi gruplar döneminde meydana gelen kargaşayla tam bir tezat oluşturacak şekilde, Baas yönetimi sırasında uluslar tarafından tesis edilen göreceli istikrar sayesinde kısa sürede bölge tarihindeki en başarılı siyasi ideoloji haline geldi. Suriye’de kesintisiz olarak en uzun süre iktidarda kalan ideoloji, Suriye iç savaşının geldiği noktada, devlet yönetiminin tamamen çökmesini önlemek için korunması gereken bir yapı haline gelmiştir.

İbrahim Anlaşması’nın bölge için giderek önem kazanmasıyla birlikte uluslar, birbirlerinin ulusal haklarını tanıyan bir ilişki içerisinde İsrail Devleti’ne eşit bir ortak ulus olarak saygı gösterirken, seküler milliyetçiliğin pek çok faydasını bir araya getirebilirler. Askeri kabiliyetleri ve küresel etkileri nedeniyle bölgenin en güçlü iki ülkesi olan Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti, karşılıklı çıkarlarını evrensel olarak çekici bir laik milliyetçilik doktrinine dayanan ortak bir platformda bir araya getirebilirler.

Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi Körfez ülkeleri de Arap Monarşilerinin istikrarlı yapılar ve uzun vadeli kurallar açısından sunduğu yönetim özelliklerine (bir rakipten ziyade) bir tamamlayıcı olduğu için seküler milliyetçiliği teşvik etmeye isteklidir. Halihazırda ülkeyi kesintisiz en uzun Baas yönetimi geçmişiyle yöneten Başkan Esad, Suriye İç Savaşı’nın gölgelediği kimliğini yeniden tanımlama ve seküler milliyetçiliğin en iyi yönlerini geri kazanma fırsatını değerlendirmelidir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti ile yeni bir yol çizilmesi, Türkiye ile koordineli asker konuşlandırılması yoluyla askeri işbirliğine odaklanılması (her iki ülkenin istihbarat şefleri arasında yakın zamanda yapılan toplantı yoluyla öncelik verilmesi gereken bir husus) ve nihayet İsrail Devleti ile ön koşul olarak önceden tasarlanmış talepler olmaksızın karşılıklı varoluşu güvence altına alan bir anlaşma yapılması yoluyla gerçekleşmelidir.

Bu ‘reelpolitik’ çağı ABD tarafından değerlendirilmeli, çevredeki güç boşlukları ittifaklar yoluyla kapatılmalı ve Rusya Federasyonu veya Çin Halk Cumhuriyeti’nin entrikalarının insafına kalan ‘uçurumlar’ haline gelmelerine izin verilmemelidir. Başkan Sedat bir keresinde şöyle demişti: “Sadece büyük bir aile olarak hareket eden bir toplum için umut olabilir, birçok ayrı aile gibi değil.” Bugünkü çağrışımlar, yenilenmiş bir miras ve uluslararası ortaklığın zorlama değil güç olarak görüldüğü daha istikrarlı bir bölge için Türkiye, İsrail ve ABD ile işbirliği yapma fırsatına sahip olan Başkan Esad gibi liderler için değerlidir.

 

Kaynak: Geopolitical Monitor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir